16 Mayıs 2012 Çarşamba

Hasanma Tahsin

Yorum: İşlerine geldiğinde demokrasi işlerine geldiğinde faşizm! emin olalım işlerine HOMOSEKSÜELİZM gelsin işlerine geldiği müddetçe menfaatleri gereği bunu bile desteklerler... necdet HOMOSEKSÜELİZM taraftarlarını korumak için muhtıra vs yayınlar! Yetmez recep çıkar homoseksüelleri korur kollar; nekadar yobaz başta akit-vakit olmak üzere tüm çakma işbirlikçi siyasal islam gazete-paçavraları bir anda HOMOSEKSÜELİST olurlar... Milli olan herşeyin baltalanması, İstiklal Harbinin gölgelenmesi, hatta bir akepeli işbirlikçi çıkıp İstiklal Savaşı zaten yaşanmamıştı dememişmiydi? Bunları yani Mücadeleyi İstiklali Demokrasiyi yoketmek bu ülkede bukadar basit o-la-maz! olmamalı arkadaş! Demokrasi Cumhuriyet Haklar Özgürlüklerimizi bukadar kolay kazanmadık! Dünyanın hangi çağdaş hangi büyük ülkesinde böylesine yozlaşmış ihanetler görülür? Bu kadar hakkı, krallığı getirip sahibine teslim etmekte bukadar kendinden razı başka millet varmıdır? Demokrasiyi amaç değil araç olarak kendi ağzından itiraf etmişlerin yapacağı da yöneteceği de hepsi bukadardır! Yalan dolan ihanet ahlaksızlık!  
ZATEN İSTİKLAL SAVAŞIDA OLMADI... ---> 

Bu LAF akepe li millet vekiline aittir! Yakında bu lafları recep ten necdetten duyacağız; çok yakındır!
 
---------------
Yazı: Hasanma Tahsin
Yazar: Yılmaz ÖZDİL

15 Mayıs 1919.
Sabah, saat 10.

* * *

Zırhlılar körfeze demirlemiş, Yunanca “vatan” anlamına gelen yolcu gemisi Patris, turist getirircesine pasaport iskelesine yanaşmış, işgal ordusu “vatan toprağı”mıza ayak basmıştı. Haçı havada, etekleri zil çala çala koşan Aya Fotini Kilisesi’nin papazı Hrisostomos, evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girersiniz diyerek, atıyla inen sancaktarın çizmelerini öpüyordu.


* * *

İnce, uzun, siyah takım elbiseli bi delikanlı fırladı ortaya, aniden… Elinde, revolver tabir edilen toplu tabanca, gözü kara, olamaz diye bağırıyordu, böyle güle oynaya giremezler! Son sözü buydu. Gazeteciydi. Selanik’te doğmuş, Mustafa Kemal’in de sıralarında oturduğu, Şemsi Efendi Mektebi’nde okumuş, Paris Sorbonne’da siyasal tahsili görmüş, İzmir’e yerleşmiş, Sudiye hanımla evlenmiş, oğlu olmuş,
Hukuk-u Beşer, yani, İnsan Hakları gazetesini çıkarmış, Türk basınında “kadınların hak ve özgürlüğü”nü savunan ilk erkek olmuştu.

* * *

Bastı tetiğe, peş peşe, trak trak trak… Efsun alayının sancaktarı düştü atının sırtından, karpuz gibi. Kahkahalar suratlarında dondu kaldı, zaman durmuştu sanki. Önce sessizlik, sonra panik. Anladılar ki, tek kişi. Sarıverdiler çevresini, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse, orasına. Şehit olmuştu Hasan Tahsin. Henüz 30’unda.
* * *

Böyle başladı macera.

* * *

İşgal edildiği gün bir ulusun kurtuluş savaşını başlatan, işgali bittiği gün, o ulusun kurtuluş savaşını sonlandıran, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, İzmir… Bağrına bastı,
asla unutmadı, her zaman sahip çıktı ilk kurşunu
sıkan yürekli evladına.

* * *

Son nefesini verdiği yere, Konak’a, Saat Kulesi’nin yanına, anıtını diktik. Caddelere, parklara, okullara adını koyduk. Bayrağı genç nesillerin devralması için, derneğini kurduk. İzmir Gazeteciler Cemiyeti, her sene, Hasan Tahsin Yarışması düzenler. Mesleği tasmasıyla değil, onuruyla yapanları ödüllendirir. Basın yayın alanında, Türkiye’nin en köklü, en eski yarışmasıdır.

* * *

(Aslında, haber, fotoğraf, röportaj gibi dallarda verilir. Bu sene ilk kez, Hasan Tahsin Onur Ödülü verildi. Kime biliyor musunuz? Erkekliğinden utandığımız, tırışkadan teyyare tiplerin gazteciyim diye dolaştığı bi dönemde, yürekli bi kadına, Ayşenur Arslan’a.)

* * *

Her 15 Mayıs’ta…
Bismillah ilk iş, anma töreni yapılır, Hasan Tahsin Anıtı’nda… Vali, belediye başkanları, milletvekilleri, Ege Ordu Komutanı, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, çoluk çocuk İzmirliler katılır.

* * *

Şimdi sıkı durun.

* * *

Sanıyorduk ki…
19 Mayıs yasaklandı.
29 Ekim yasaklandı.
Meğer…
15 Mayıs da yasaklanmış!

* * *

Çünkü…
Valilik’ten İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne telefon geldi. Hasan Tahsin Anıtı’nda tören yapacaksanız, bize dilekçe vereceksiniz denildi. Ne dilekçesiymiş o? Hükümetin yeni yönetmeliği gereği 48 saat önceden izin almanız gerekiyor. Ya almazsak? Anamazsınız! Geç kaldık diyelim, 24 saat önce verirsek dilekçeyi? Kusura bakmayın.

* * *

Ve…
15 Mayıs 2012.
Sabah, saat 10.

* * *

Hasan Tahsin.
Oldu sana…
Hasanma Tahsin.

* * *

Vali gelmedi.
Ege Ordu Komutanı…
Hep gelirdi, tarihinde ilk kez gelmedi.

* * *

Belediyeler geldi.
Üniversiteler geldi.
Sivil toplum geldi.
Ancak… Bu haddini bilmez gruplar, sayın devletimizden izin istemedikleri için, hadlerini öğrendiler, çelenk koyamadılar.

* * *

Sadece, İzmir Gazeteciler Cemiyeti çelenk bırakabildi. Ev sahibi konumundaki Cemiyet’in dilekçe verip izin istemesi yetmemişti. Çelenk koymak isteyen her kurum ve kuruluşun, ayrı ayrı dilekçe verip, ayrı ayrı izin istemesi gerekiyordu. Aksi halde… Sivil polisler oradaydı ve yönetmelikte “izinsiz konulan çelenkler kolluk kuvvetleri tarafından kaldırılır” yazıyordu!

* * *

Allah’tan…
İstiklal Marşı okunabildi.
Saygı duruşu yapılabildi.
Buna ses çıkarılmadı.

* * *

Demem o ki…
Yasak olmadığını, stadyumlardaki 19 Mayıs törenlerinin faşizm’i çağrıştırdığını, tören yönetmeliğini o nedenle değiştirdikleri söylüyorlar.
Hasan Tahsin bizim büyüğümüz, rahmetli atamız değil mi kardeşim? İnsanın dedesinin kabrine gidip, çiçek bırakması da mı faşizm?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorum yazmak yardım istemek için Google yada Msn yada blog hesabına ihtiyacın bulunmamakta. Yorumlama biçimi tikini tıklıyor ve en alttaki Anonim seçeneğini işaretliyoruz. Sonra da mesajı yolluyoruz. Bende okuyorum.