Eskiden de benzer bir zırva vardı: Devrimci Sanat!
Sanatçıların, topluma mesaj verme mecburiyeti olduğuna, bu mesajın da hali ile toplumu ileri taşıyacak “devrimci ruh” olduğuna iman ederdik!
***
Şimdi is yeni bir zırva çıktı. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen tarafından başlatılan “muhafazakar sanat ve estetiğin normlarını oluşturmalıyız” cümlesiyle ters yönden bir mugalata zuhur etti.
Hangi dalda olursa olsun, sanatın önüne onu ideolojik olarak paftalayan sıfat konamaz!
Roman yazan eser sahibinin kendisi komünist/sosyalist/İslamcı/milliyetçi v.b. olabilir. Eserinde meşrebine uygun temalar işleyebilir, hatta mesajlar verebilir.
Ama eserine katiyen “devrimci sanat”, “muhafazakar sanat” gibi tarifler eklenemez. Pekala, bir “devrimci” eski zamanları överek, ya da bazı değerleri muhafaza etmemizi savunarak sosyalist devrimi kutsayan bir eser verebilir.
***
Evet, Türkiye’de bir sıkıntı var. Sıkıntı muhafazakarlara ait.
2002’den beri siyasi iktidar ellerinde, %50 oy oranı ile millet arasında çoğunluk oldular, kendi medyalarını yarattılar, merkez medyayı devşirdiler, düdüğü çalmak için para artık onların cebinde ama hala saygın eser üreten muhafazakar kökenli sanatçı sayısı çok az.
“Ulusalcılar/sosyalistler” siyasette azınlıklar ama sanatta hala ezici çoğunluklar. Daha da ileri gideyim, yöneticilikten başlayın, mimariyi, mühendisliği, tıbbı, akademik dünyayı v.b. zorlayın; ülkenin insan sermayesi hala laik kökenli insanların uhdesinde.
2002’den beri iktidarda olan muhafazakarlar son 10 yıldır, bırakın önemli bir sanat eseri üretmeyi, kendi mutfaklarını bile kuramadılar. Onların da takıldığı lokantalar, “Osmanlı mutfağı” değil, Batı mutfağının uyduruk kopyaları. Bugüne dek gastronomide tek atılımları Paper Moon Lokantası’na mescit açtırma gayreti oldu.
“Yeni Osmanlıcılık” diye tutturup, nasıl Batı’nın tam emrinde dış politika yarattılarsa, Osmanlı mutfağını da Batı özentisi lokantaların mescidinde aradılar.
***
Diktatörlüklerin (bkz: Stalin, Hitler, Mussoloni) üretemediği alanlara karşı ortak tavrı vardır.
“Üretenin sesini kesmek!”
Şehir Tiyatrolarında oynanan oyun bu! Adım gibi eminim saldırı Devlet Tiyatrolarına da sıçrayacak!
Ancak, isyan eden sanatçılara bir uyarım var. “Sanatçının ayağı tiyatrodan kesilecek”, diyerek itiraz ediyorlar. Sanatın memurlar tarafından yönetilmesini istemediklerini söylüyorlar.Haklılar. Ama, galiba bir ufak ayrıntıyı göremiyorlar. İktidar sanatı kontrol altına alabilemek için pekala sanatçıyı memurlaştırabilir. Kimseyi şahsen kast etmiyorum ama siyasi egemenler yakında tiyatrocular arasından da kendi arzularına uygun tavırlar sergileyecek devşirmeler bulabilir. Vasfı Rıza Zobu bunun en güzel örneği değilmidir? Şimdilerde benzer devşirme şahsiyetsiz gazeteciler arasında yapılmıyor mu?
***
Meram halkın değerlerine sahip çıkacak tiyatro yaratmak değil. Bu görüşte olanlar (örn: İskender Pala) henüz Şehir Tiyatrolarında oynan “ahlaksız oyunlar”a bir örnek dahi veremedi. Halktan kopukluktan bahsedildi ama henüz tiyatroların doluluk oranlarının nasıl düştüğünü gösteren bir kişi bile çıkmadı. Kimse “esasında kim tiyatroya gider?” sorusuna cevap aramadı.
Peşinden koşulan, Şehir Tiyatrolarına mescit kurmaktır!
“Muhafazakar eser” yazmak için Şehir Tiyatrolarını fethetmek gerekli değil. Oturur, evinde paşa paşa yazarsın. Sonra da eserini serbest piyasa koşullarında oynatacak tiyatro kumpanyası bulursun.
***
Esas derdin ne olduğunu Başbakan Erdoğan’ın şu yaman çelişkisi açıklıyor:
Başbakan diyor ki:
“Dünyadaki her dil başka dillerden ödünç kelimeler alırken, bu son derece tabii bir şeyken, Türkçe’deki tüm yabancı kelimeleri ayıklamaya yönelik tasarruflarda bulunuldu.” (Milliyet-25.04.2012)
Örnekler vererek Arapça kökenli kelimelerin Türkçeden silinme gayretine karşı çıkıyor.
Trump Towers’ı açarken ise şöyle konuşmuştu:
“Towers gibi Mall gibi kelime ve kavramların tamamının Türkçe’de aslında çok güzel karşılıkları var. Türkçe dünya üzerinde 100 milyonlarca insan tarafından konuşuluyor. Türkiye Türkçesi hele hele özellikle de İstanbul Türkçesi de Türkiye’nin artan gücüne, büyüyen ekonomisine, artan dış ticaretine paralel olarak artık uluslararası bir boyut kazanıyor.”
Arapçaya eyvallah! Gavurcaya alimallah!
Dr.Cüneyt Ülsever/Yurt Gazetesi
NOT:: TÜM DIŞ SİYASETLERİNİ EKONOMİK ÇALIŞMALARINIDA GAVURLARLA İŞBİRLİĞİ İÇİNDE GERÇEKLEŞTİREN BİR SİYASİ ÇETE DEN BAHSEDİYORUZ....
NOT:: TÜM DIŞ SİYASETLERİNİ EKONOMİK ÇALIŞMALARINIDA GAVURLARLA İŞBİRLİĞİ İÇİNDE GERÇEKLEŞTİREN BİR SİYASİ ÇETE DEN BAHSEDİYORUZ....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorum yazmak yardım istemek için Google yada Msn yada blog hesabına ihtiyacın bulunmamakta. Yorumlama biçimi tikini tıklıyor ve en alttaki Anonim seçeneğini işaretliyoruz. Sonra da mesajı yolluyoruz. Bende okuyorum.