9 Nisan 2012 Pazartesi

Ertuğrul Özkök ten Meral Okay

Eğer bir kadın, “Adı bende saklı” şarkısını 15 dakikada yazmış, ve yüz yıl çıkmamak üzere hayatımıza sokmuşsa;
O kadın, bizi, hepimizi en iyi biliyor demektir.
Ama en çok da kendini tanıyor demektir.

Eğer bir kadın;
“Asmalı Konak” dizisinin senaryosunu yazmış, ve onu Türk, Kürt; Sünni Alevi demeden hepimizin gönlüne sokmuşsa;
O kadın bizi çok iyi biliyor demektir.
Ama o kadın en çok da kendini tanıyor demektir.

Eğer bir kadın;
“Muhteşem Yüzyıl” dizisinin senaryosunu yazıyor ve bunu Türkiye, Rusya demeden bütün bir dünyanın gönlüne sokabiliyorsa;
Hem kendi ülkesini, hem dünyayı çok iyi biliyor demektir.
Ama o kadın en çok da kendini tanıyor demektir.


Eğer o kadın, böylesine damardan bir duyguyla “Adı bende saklı” diyorsa;
Onun kalbinde, taa derinde, işte orada “Adı gerçekten saklı” biri var demektir.
Vardı…
Annesini de sevdiği erkeği de erken kaybetmişti.
Çok erkenden…

O kadın bir zamanlar Türkiye İşçi Partili’ydi…
Hepimizin geldiği yerden gelmişti yani…
Ankara’nın Ankara olduğu yıllardan.
Nahiflikten, devrimcilikten, sosyalistlikten, samimiyetten gelmişti…
O neslin alınyazısını, yani samimi ve nahif bir isyanın düş kırıklığını da yaşamıştı.
O büyük başkaldırının, terekesinde kara bir miras gibi, daha da beter biçimde, 21’nci Yüzyıla devretmesi karşısında yaşadığı hayal kırıklığı, belki de habis bir tümör gibi ciğerine yapışmıştı.
Belki de o yüzden hiç de muhteşem olmayan bu 21’nci Yüzyılda, hepimize muhteşem bir yüzyılı anlatmaya çalışmıştı.
Bir oksimoron gibi anlatmıştı.
Belki de bu yüzden, sevdiği adamı kaybettikten sonra, “İkinci Bahar’ı” yazıp ta, bir ikinci hayatı bir türlü yaşayamamıştı.

Hepimizin adı onda saklıydı.
Çünkü cemaziyülevvelimizi en iyi bilen kadındı.
Nur içinde yatsın.
Hoş sedası bu baki kubbede; Meral Okay adı bizde hep saklı kalacak.
Hak ettiği sonsuz baharını da, Cennette yaşasın… 

..... Yazıya geçmeden önce kendimce karalamak istiyorum, öyleki ertuğrul özkök denen işbirlikçiyi anlamak gerçekten zor... Hepimizin geldiği yerden bahsederken insanın yüzüne tüküresi gelmiyor değil hani... Neyse yazı çok hoşuma gitti, bahsettiği biz dediklerinin için kesinlikle kendisi yok o ayrı mevzu.....

Ha birde insanın özellikle kadının kendini tanımasının önemini hatırladım... Yazı bence acayip sağlam... Kendini tanımak! ÇEvreni tanımak! Bizi tanımak! Ve insanın geldiği yerin güzel olması, kaybetse bile yaşamaya devam etmesi - yolundan uzaklaşmaması...

Nahiflikten, devrimcilikten, sosyalistlikten, samimiyetten gelmişti…
O neslin alınyazısını, yani samimi ve nahif bir isyanın düş kırıklığını da yaşamıştı.
O büyük başkaldırının, terekesinde kara bir miras gibi, daha da beter biçimde, 21’nci Yüzyıla devretmesi karşısında yaşadığı hayal kırıklığı, belki de habis bir tümör gibi ciğerine yapışmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorum yazmak yardım istemek için Google yada Msn yada blog hesabına ihtiyacın bulunmamakta. Yorumlama biçimi tikini tıklıyor ve en alttaki Anonim seçeneğini işaretliyoruz. Sonra da mesajı yolluyoruz. Bende okuyorum.