Necip Fazıl Kısakürek, Başbakan onu çok seviyor. Menderes’te çok severdi. O kadar çok severdi ki, ona örtülü ödenekten para bile verirdi. O da bu paralarla dergi çıkarır, alternatif gençliğe hitabeler yazardı. Buraya geleceğiz, önce şu para işlerini yazalım:
1951’de 50 bin lira
1952’de 50 bin lira
1954’de 18 bin 500 lira
1955’de 10 bin lira
1957’de 5 bin lira
1957’de 5 bin lira (Kendisi hapisteyken eşine)
1958’de 10 bin lira (Bir kısmı Teyfik İleri eliyle)
1959’da 10 bin lira (Teyfik İleri eliyle)
Bunlar Yassıada duruşmalarının zabıtlarında yer almaktadır.(Ş.Çizmeli, Menderes-Demokrasi Yıldızı, s:228)
Necip Fazıl’ın örtülü Menderes desteğiyle çıkardığı Büyük Doğu dergisini hararetle takip eden “kininin davacısı” bir gençlik de vardı elbette...
Mesela birisi Hüseyin Üzmez’di. Gazeteci Ahmet Emin Yalman’ı vurdu. Yetmiş yaşında Vakit gazetesi yazarıyken de küçük yaşta çocuğa cinsel istismardan tutuklandı.
Diğeri Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu idi ki, o da bir hücre evinde polisle çatışırken vuruldu.
KİN DAVASI KUR’AN DA YOK
Başbakan’ın özlemini çektiği “kininin davacısı gençlik”, sürekli referans verdiği İslam’da var mı? Kuran’a bakalım.
Ali İmran-134: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler.(...)”
Maide-8: Bir topluluğa duyduğumuz kin sizi adil davranmamaya itmesin, adaletli olun(...)
Haşr-10: (...) Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kerdeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma(...)”
Yani Kuran’a göre kin ve kinin davacısı olmak kötü bir davranış. Ama mesela Tevrat’ta kin yüklü bazı ayetler var.
Yeremya-51:40- “Onları kuzu gibi, koç ve teke gibi boğazlamaya götüreceğim.”
Kuran’daki olmuş bitmiş olayların anlatımı gibi değil, olacak, olması gereken bazı “taş üstünde taş bırakmayın, yakın, yıkın” türünden ayetlerde var. Bir örnek:
Yeremya.51:26- “Senden köşe taşı, temel taşı olmayacak. Çünkü ‘sonsuza kadar viran kalacaksın’ diyor Rab”
Yeremya.51:27- “(...)Ulusları Babil’le savaşmaya hazırlayın.(...) Çekirge sürüsü kadar at gönderin”
Yeremta.51:29- “(...) RAB’bin Babil diyarını ıssız viraneye çevirme amacı yerine gelmeli”
O halde soralım: Bu, İslamcı, Osmanlıcı Necip Fazılların ilham kaynağı nedir?
Devam edelim konuya...
VATANIN DAVACISI KİM
Şimdi Başbakan’ın okuduğu tarife ve gençliğin tavrına başka bir açıdan bakalım.
“Dininin davacısı” olacak. Mesela 1955’te BM’de Müslüman Cezayir’in bağımsızlığı konuşulmasın diye, Hristiyan Fransa’nın yanında oy kullandık. Menderes, Necip Fazıl’a örtülü ödemeler yapmaya o da “din davacısı” diye yazmaya devam ediyordu o yıllarda.
Ama olsundu, ezanı Arapça okutmaya başlamışlardı ya yeterdi. Ne Cezayir’i canımdı.
1956’da Fransa’nın Müslüman Mısır’a karşı Süveyş Kanalı’na asker çıkarmasını en hararetli Menderes destekledi.
1958’de BM’de Cezayir’in bağımsızlığına karşı oy kullandık ama 1959’da İsrail’in bağımsızlığını tanıdık. Dininin davacısıya, o bakımdan. Aynı yıl ABD’ye Türkiye’de üs kurma izni de verdik. Ve Menderes, Necip Fazıl’a el altından para vermeye devam ediyordu. O da “dininin, kininin” diye yazıyordu bütün bunlar olurken.
AKP’nin Irak’a ABD saldırısını nasıl desteklediğini, 1 Mart tezkeresi için nasıl can attığını, Kıbrıs’taki “Yes be annem” rezaletini, Irak’ta 1 buçuk milyon müslüman katledilirken Başbakanımızın ABD askerlerini başarılar dilediğini, İsrail’in düşmanı olan Suriye’ye nasıl ısrarla düşmanlık yaptığımızı da buraya ekleyelim.
Çünkü bizim Başbakan her seçimde Menderes resimleriyle poz verdi ve Necip Fazıl’dan şiirler okudu. Bu arada her yıl örtülü ödenek harcamaları da arttı. Henüz bilmiyoruz nerelere gittiğini...
Diğeri neydi? “Dilinin davacısı...” Atatürk’ün dil devrimine vurulan en büyük darbe Menderes’in eseridir. 1952’de Anayasa’nın dilini değiştirdiler ve Osmanlıca kelimeleri yeniden anayasa metnine doldurdular.
Dilde sadeleşmeyi ve Türkçe’ye geçişi geriye döndürdüler.
Bugün yabancı dilde eğitim ana okullarına kadar inmiş durumda. AKP bununla övünüyor. Dilinin davacısı ya, o bakımdan.
Beyin kısmını geçelim, asabı bozulur. “İlminin davacısı” kısmı içler acısıdır. Köy Enstitüleri Menderes döneminde kapatıldı. Üniversite özerkliği ayaklar altına alındı...
Eğer üniversite özerk olursa Menderes şöyle diyordu: “ondan sonra üniversite kalkar ‘Ben Meclisi murakabe edeceğim’ der. O Büyük Millet Meclisi’yse ‘ben de üniversitedeyim’ der(...)”
Bugün üniversite diye bir şey kalmamıştır. Yok, öyle değil. Vardır, çoktur, her ilde hatta her ilçede bile... Ama bilim yoktur. Yüz nakli yapan doktor, onu hiçbir öğrenciye öğretmeyecek mesela...
O yıllarda N.Fazıl para almaya devam ediyordu, şimdi ise şiirleri okunuyor, Gençliğe hitabesini Başbakan okuyor: “İlminin davacısı” filan diye...
Irzının davacısına hiç girmeyelim. Bunu okurlardan rica ediyorum, Google hazretlerinden sorsunlar, 2002 yılı ile 2012 yılı arasında vesikalı hayat kadını ne kadar artmış? Millet açlıktan bedenini satarken ırzdan nasıl bahsedeceğiz?
Kadının başını örttün, ırzını kurtardın mı? Ya burnunun dibinde, Irak’ta ABD askerlerinin onbinlerce kadına tecavüz edişini izlemene ne diyeceğiz?
Tekrar soruyorum: Bunların, bu fikir ve davranışların ilhan kaynağı neresi? Müslümanlık ve Kuran mı? Yoksa Batı’nın yeşil dolarları gölgesindeki iktidar koltuğu mu?
O istediğiniz gençlik tarifi içinde “vatanın davacısı” neden yok?
Mehmet Yiğittürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorum yazmak yardım istemek için Google yada Msn yada blog hesabına ihtiyacın bulunmamakta. Yorumlama biçimi tikini tıklıyor ve en alttaki Anonim seçeneğini işaretliyoruz. Sonra da mesajı yolluyoruz. Bende okuyorum.